KİŞİSEL BLOG'UMDA YER ALAN TÜM GÖRÜŞLER, HİÇBİR 3. PARTİYE DEĞİL, SADECE BANA AİTTİR.



Dubliner Oldum mu Ben?

Ben evime yerleştim sayılır, ama hala tam bitmedi! Temizlemek her gun azar azar olmak uzere 1 haftadan fazla zamanımı aldı! Kabuslu gecelerden (Toz halı deterjanın tüm halıyı temizleyemeden bittigini gormek..gibi..) sonra artık hersey onceki kiracılardan arınmıs durumda! :)

Gecenlerde artık gıda alışverişimi de yaptım, evde yemek yemek haftaici pek mümkün olmuyo, Google'da ayak parmaklarımızdan iris seviyemize kadar dolmus oluyoruz da :) Sabah kahvaltı servisi ve öğlen vakti açık büfe avrupa, asya, uzakdoğu, etnik, füzyon mutfakların yanısıra salata barı, sushi barı, ve aklınıza gelecek bütün iceceklerin ve yoğurt türlerinin, tatlı çeşitlerinin, dondurmanın, kuruyemişin ve meyvanın arasından "sağlıklı" seçimleri yapıp, aralarda da elimizin altındaki her çeşit sıcak soğuk içecek ve bilimum atıştırmalıklarin arasından kısıtlı seçimler yapmaya çalışarak pek acıkmaya vakit bulamıyoruz. Akşam eve donerken de herkesin yaptıgı gibi öğlen saatinde servis edilen onlarca ceşit hazır paketli sandviçlerden birini aksam yemegi olarak cantaya atmış oldugumuz için (ha, sandvic istemeyen sıcak yemeklerden mikrodalgaya giren plastik kaplara koyup da saklayabilir, ya da salatasını aynı sekilde bi ekolojik geri dönüşümlü kapalı kutuya koyup yanına alabilir) akşam da hiç acıkmadan yemegimizi yiyebiliyoruz! Bi ara Google"dan bi amcamız "Google diğer herseyden çok yiyecekle ilgili.." demiş, şaka mı yapmış, yoksa altini mi cizmis ben henüz anlayamadım :P

Genel olarak Dublin'de yemek ile ilgili soylenebilcek pek bişey yok, ve fakat mikrodalga hayranlığı had safhada. Marketlerde bir koridor mikrodalgaya direk koyulup sonra yenebilen yemekler ve hazır bardaklarda çorbalarla dolu. Adamlar patates haşlamaktan bıkmış tabi :) Ama bir süt var memlekette, sütçü bi insan olarak bu konuda çok şanslıyım, tam memleketine düşmüşüm! Sütü şöyle bardağına koyup serin serin dikledin mi ineği karşında görüyosun adeta :) Missss gibi süt kokuyo! Bu bahsettigim de ayrıcana yarım yağlı süt hem de..

Google'la ilgili yemek dışında da bi ton şey var anlatabilecegim, ama ben belli başlı birkaçına değiniyim: Telefonlar 24 saat hizmetimizde mesela..başta çekine çekine kullanıyoduk, yurtdışı aramak istesek bi eziklik oluyodu filan :) ama bi eğitmen bize, "ha bu arada telefon nerde boş görüyosanız gidip afrikayı bile arayabilirsiniz, gidin ailenizle konuşun, arkadaşlarınıza Google'ın yemeklerinden bahsedin, ne isterseniz yapın" dedikten sonra herkes bi rahatladı tabi :))

Google'la ilgili gercekten cok kıymet verdigim bi olay da tanıştığım insanlar..inanılmaz bi çevre var burda..5 dil konuşan dünya vatandaşları, çekik gözlü ruslar, sarı tenli çıkık elmacık kemikli hollandalılar, her türlü karışım burda.. Bir arkadaşım İsvecli, onunla Ordning&Reda konuşuyoruz, sınıf (evet sınıf!! egitmenlere de öğretmen diyoruz, agzimizdan kaciyo engel olamiyoruz, universite gibi burasi zaten!) anlamıyo tabi :) Benim kırtasiye merakımı gerci artık ogrendiler! Bi gün bi hoca (pardon egitmen) herkes adını hobisini filan yazsın diyince, ben kırtasiye yazdım, anlam veremediler, mesela bu kagıdın yanlış tarafına basmissiniz, duzu arkası dedigimde bi dumur oldular, evde bıraktıgım defter koleksiyonuma bence inanmadılar bile, o yuzden ben de bi ara bu alanda kendi isimi kurmayı düşündüğüm kısmını kısa kestim.

Google yakınlarındaki yerlerde (bi Oceans Cafe/Bar var ki gün içinde görüşemediklerinle orda görüşebiliyosun!) ve partilerde tanışma şekli şu şekilde:
1) Google'a kapalı grup ise: Hey, I'm X. What's your name? Where are you from? Which team are you in?
2) Sadece Googler'ların olmadığı karma bir grup ise: Hey, I'm X. What's your name? Where are you from? Are you working in Google?

Bu kadar basit yani :)) Super sosyal ve rahat insanlar.. Internet ve kablo TV icin aradigim call center insanı bile bana telefonda "e haftasonu naptın, guzel gecti mi?" ve "hmm ikizlersin, ben de ikizlerim" diye cumleler kurdu!

Neyse Google yeter bu kadar gelelim evime! Evimde antikalıklar yok değil. Mesela, elektrikle çalışan ısıtıcı petekleri çalıştırdığım zaman yangın alarmı çalıyo! Cunku eski kiracılar sağolsunlar hic kullanmamış olduklari icin icerde toz birikmis, e ısıtıcı da tabi tozları yakarak baslıyo ısıtmaya, bi yanık kokusu sarıyo odayı..Ama en azından duman sensörüm çalışıyo, bunu biliyorum artık. İlk gece baya üşümüştüm, ama simdi artık ev sahibim gelip çalıştırsa da heralde pek açmam, çünkü alıştım. İnsan sabah ürpertiyle de olsa zinde kalkıyo :P Şaka biyana en kısa zamanda yaz bitmeden (ne yaz ama) haletmem gerekiyo bunu. Bi de duş super gırgır. Duşlar bizim belki hatırlamakta bile zorlanacağımız ilkel duşlardan. Su böyle "şırıllll..şırılll..pssss..(burda tam akamıyo filan)..şşırılll.." diye akabiliyo. Soyle `fosssssssssss`diye akamiyo yani! Evi tutarken bu derece olacagini hic dusunmemistim. Elinde tuttugun duş kısmından suyun yukarı çıkıp gelebilmesini istiyosan muslugun hemen ustunde duran ve balıkçı teknesi gibi ses çıkaran tazik motorunu çalıştırman gerekiyo. Tabi bu da bizim sular kesilince birbirimizin eline döktüğümüz sudan daha tazikli değil..Bunu da halettirmeye çalışcam bi şekilde, böyle gitmez çünkü. Yoksa artık duşlarımı Google'daki gym'de almaya başlıcam (hihihohoho evet gym imiz var, hemide bedava pilates dersi bilem alabiliyoruz! :P)

Bu arada kablo TV paketleri var burda degisik fiyatlara, ama ben en basit kablo Tv'yi sipariş ettim çünkü programlar cidden pek bişeye yaramıyo. Abuk sabuk geyik programlar var haberler dışında. MTV'lerinde daha müzik klibi görmedim ben öyle diyim yani.

Ha bi de: Burda parkomat biletlerini herkes kendi alıyo.

Dublin'de ilk 2 haftam

2 bel çıkaran cins bavul, omuz çıkaran cins bir el bagajı, ve 21 inch iMac'imle havalanındaydım. Gözlerimdeki yanma hissi Dublin'e inerken özgürlüğün yüzüme çarpmış olmasındandı..

25 kilo fazla bagajımla, kucağımda bilgisayarım ve omzumda cantamla bindiğim uçak bir pazar sabahı sultanahmet otobusu gibiydi. Bikaç esmer, sarışın yabancı, bikaç türk, gerisi bomboş :)

Girişte Garda adlı polis teşkilatının görevlisi çalışma iznimi görmek istedi. Beni göçmen olarak kaydetti, resmimi çekti, ve zaten yapacağım gibi 1 ay içersinde Garda'ya gidip ülkede kalış süremi uzatma başvurusu yapmamı buyurdu.

Omzum tekrar çıkarak bavullara gittim, ordan da hoop taksi durağına. Taksi kısmı beni cidden yordu :) "So yu vook in gıyguul?" "Sorry?" "Gıyguuul!" "Ah yes, starting 14th May.." "So yul hev krak deya" "sorry?" "Kraaak, fon, fon!?" "phone?" "Krak miynz fon! İncoy!" "ah fun! yes yes! it seems so!" "So yur fram taaki?" "sorry?" "veyu fram taaki?" "ah Im from istanbul, turkey yes..".. :)) 2 hafta kalacağım misafirhane Pembroke Hall'a vardigimizda hava muhteşemdi..



Uzun sure etrafta ingilizce konuşan insanları turist olarak algıladım. Milano'da kaldigim bir seneden bana böyle bir izin kalmiş oldugunun buraya gelene kadar farkında değildim. Yolda karşılaştığım 2 italyanla konuşurken kendimi bi an evde hissettim! Biz Milanodaydik da ingilizce konuşanlar cidden turistti..



Bi öğlen, yukardaki Grand Canal'ın (İtalyanlar'ın Grande Canale'sinin karikatürü bu) yanından yürüyerek Google ofisine gittim. Noogler* yaka kartimi alip iceri girdim. Türk ekibiyle tanıştım, önceden tanidiklarimla özlem giderdim. Hep beraber yemek yedik. Adwords ofisi açık ofis. Uzunlamasına masalar ve yanyana belli aralıklarla yerleştirilmiş bilgisayarlar var. Gelişmekte olan pazarlar ekipleriyle karışık düzen oturuluyo.

İlk gunler odamda kurdugum bilgisayarimin basinda ev arayip o evleri gormeye giderek harciyodum zamanimin cogunu. Ve degdi de! Evimi o anda bilgisayarin basinda oldugum icin emlak websitesine dustugu anda aradigim ev sahibinden tuttum! Ev gercekten cok dusesti, ilk gordugumde karar veremedim, ama ikinci sefer de ilk ok'leme hakkini saolsun bana verdi ev sahibim sevgili yaşlı, titreyen kafalı, Turkiye'deki durumlardan haberdar, kulturlu ve anladigim kadarıyla guvenilir Paul Amca :) Evim ofisin sokaginin bitimindeki site icinde. Cok kullanisli biyerde. Zaten ofis de sehre yakin oldugu icin bi tasla kus oldu.. Haftaya Salı evi teslim alcam, ve temizlik yapcam, Cars-Pers-Cuma yerlesip eksiklerimi tamamlıyo olurum. Ve boylece evimi bulmus ve yerlesmis sekilde ise baslayan sayılı Nooglerlardan olcam :)) (hatta is baslamadan evvelki cuma gunu 'dublinde nası ev bulunur' konulu bi seminere katılcam! :D )

İlk gunlerde biraz irlanda gastesi okudum, bi fikrim olsun diye. Guiness birasının az alkollu yeni bi versiyonu çıkmıs. Catherine Zeta Jones ve kocasinin dugun resimleriyle ilgili bi sorunlar varmış. Ve kilo vermek icin (bunlar "yaza girerken.." diye bi baslik atamıyolar tabi girmedikleri icin!) ceşitli tüyolar var..Yani pek bi orjinallik yok :) Genel olarak sehirde bi emlak ve mortgage manyakligi var o kadar.

Bugune kadar hala cozemedigim bi durum var, o da kasiyerler ya da girdigin magazada çalışanlar sana "how are you?" diyo. Ama baya bi hızlı, yani "hayyu" gibi bisey diyo, ve acaba "fine thanks and yourself?" mi demeliyim yoksa direk ne istiyosam konuya mı grimeliyim henuz cıkaramadim :))

Yeni yeni azcık alıstığım bi olay da trafigin tersten akıyo olması! Karşıdan karşıya gecerken cok daraltıcı oluyo, icgudusel olarak baktıgın yon hep yanlis cikiyo! Mesela bi yolda yururken otobus de gelirse hem binerim diye dusunursen yaniliyosun cunku yurudugun yonde giden otobus yolun diger tarafında! senin taraftakiler aksi yone gidiyo filan..

Bi de çok komik her yerde "Ramps" diye tabelalar var, rampadan kasıtları da çoğu kez yoldaki hafiiiiif dalgalanmalar.. Cok guluyorum. Bazen gozlerim tabeladan sonra rampa arıyo, bi turlu anlayamıyorum nerde :)) Bizim yokuşları bilmiolar tabi..

Welcome

The city of Dublin is like a square Ordning&Reda notebook, so neat, so simple, so nice.. and working here in Google is like a collection of notebooks I`ve never had..

SENA